29 Ocak 2014 Çarşamba

Ben Kazandım.. Been :)

Kaç gündür Ada'nın hastalığından bilgisayarı açamayan ben ne kazanmışımda haberim yokmuş :))

Çok sevdiğim arkadaşım Seyhan ve kızlarının bloğundan hem de :)






Bu güzelliğe sürahi diyemiyorum ben :D 
Zaten ilk gördüğümde çok beğenmiştim, bak nasip oldu görüyormusun :))

Seyhan'cığımın güzel kızı Defne'nin beşinci doğum günü hediyesi.
Benden de direkt Ada'nın çeyizine gidiyooooor :))


24 Ocak 2014 Cuma

Hepberaber ♥

Kış kapımızı çalmakla kalmayıp kırdı resmen!
Havalar ne de güzel, hiç kış gibi değil, bu yıl kış gelmedi dedip durduk. O halde neden hasta bu çocuklar?

2 hafta önce boğaz enfeksiyonu, ateş,iştahsızlık... Tam doğrulup düzeldik derken dün itibariyle sar başa!

Dün yine! hava çok güzeldi, hiç kış gibi değildi. Bende aldım kızımı parka götürdüm. Güneş vardı birde.
Bol bol oynadı kuzenleriyle, kum havuzunda çok eğlendik dedi babasına.

Eve geldik. 
Öksürük, hapşırık, akan burun, ara ara yükselen ateş, iştahsızlık, baygın gözler....

Her hapşuuu nun ardından çok yaşa, iyi yaşa diyorum
Ada kuşumda cevap hep aynı...

-Hepberaber ♥ ♥ ♥ 



21 Ocak 2014 Salı

Ama Anneee!

Başlıktaki bu cümleyi son günlerde öyle çok duyar oldum ki, bazen Ada söylemeden ben ona söylüyorum şaşıyor çocuk.

-Ada yemek yeme zamanı...
-Ama annee, ben doydum!
-Ada uyku zamanı...
-Ama annee, uykum yok ki!
-Ada okula gidiyoruz, haydi hazırlanalım
-Ama annee, uykum var uyumak istiyorum! Gitmeyelim!!








Acaba bu aralar hergece en az 5 defa okuduğumuz dişlerini fırçalamayı sevmeyen Bonbon yüzünden olabilirmi? 
Ben bu çocuk milletin aklına şaşıyorum zaten, olabilir!!
Neyseki diş fırçalamaya hiç ama annee demiyor.
 Parka gitmeye de, tablette oyun oynamaya da. 
Şimdi böyle yazınca farkettim bak!!










Demekki gayet keyfi bir durum bu. Geçecek diye umayım mı? Daha da büyüyecek diye tasalanayım mı bilemedim? 
Yoksa bu durum 3 yaş sendromunun bir habercisi mi?

Kafamda deli sorular :)







17 Ocak 2014 Cuma

Böğürtlen Kışı Hakkında..

Görsel: Google

Ayy nasıl güzeldi..
Kitabın ismi ayrı güzel, kapak tasarımı ayrı güzel. Hikaye ayrı güzel, sadelik ayrı güzel, kitabın akıcılığı anlatım dili ayrı güzel.. Güzel ötesi..
Bir haftada bitirdiğim bir kitap oldu kendisi. Sonunu çok merak ederek okudum. Kitabın sonlarına yaklaştıkça yavaş okumaya başladım hemen bitmesin diye. 
Yazarın iki kitabı daha var okumadığım. Mutlaka okuyacağım..
Final ile ilgili tahminlerimde ters köşe oldum resmen. Acayip yanıldım. Ve ilk defa bir kitabın  sonunda ağladım..
Çok çok çok beğendim ve sevdim. Henüz okumayan, okumaya niyeti olan veya okunacaklar listesinde tutan  varsa bence direkt ilk sıraya alsın...

16 Ocak 2014 Perşembe

Pisili Babaanne..

Ayşe nine..
97 yaşında..Ben O'nun dördüncü kuşağıyım. Annemin babaannesi! Kızım O'nun torunun torunu!
Dört oğlunun üçünü kaybetti. Hayatta olan bir oğlu ve bolca torunu var. 
Birde sırt ağrıları var hanidir. "Batar var" diyor sırtımda. Tam olarak nerede olduğunu gösteremesede. 
Geçen hafta pazar günüydü. Ada'yla ziyaret ettik. Yüzü kırış kırış, beli eğri. Ne dip boyası derdi var ne de cevaplamadığı bir maili! 
Yattığı yerden doğrulmaya çalışıyor yanımızda. Sırtındaki batarı canını yakıyor. Ağlamaklı konuşuyor. Ve karnı acıkıyor. Yoğurt içine ekmek doğra diyor. Hemen yapıp elimle yediriyorum. Ardından çantamda keki yediriyorum çocuğa yedirir gibi.
Yüzüne bakıyorum çok yakından. Çocukluğumdaki yüzünden eser yok. Yanakları tombik tombik değil mesela. Bahçesi eskisi gibi yemyeşil değil. Ansızın gelen misafirler için dopdolu olan buzdolabında sadece bir kap yemek ve ev yoğurdu var mesela. Birde kuru yiyecekleri. Kediler diyor dağıtıyor mutfağımı. Makarnayı dahi buzdolabında tutuyor.
Evine kim gelirse gelsin birşeyler yiyip içirmeden asla göndermezdi. Bari su iç ama iç......
Sayısını hep karışıtırdığı kediler vardı bahçesinde her yaşımda. Bu yüzdendir ben dahil torunlarının çocuklarının O'na "pisili babaanne" demesi. Kızımda böyle biliyor adını. 

Ertesi gün hastaneye götürdük pisili babaannemi dedemle birlikte.  Doktor -97 yaşında biri için nasıldır kemikleri? dedi. Ağrısını biraz olsun dindirmek için bir iğne yaptılar hemen. Ve Fizik Tedavi önerdi......

Doktoru beklerken çocukluğum geldi aklıma. Kızkardeşimle kavga ederdik babaannede kalmak için. O beni istmezdi oraya ben onu.. Şimdilerde bazı hafta sonları gidersem mutlu hissediyorum kendimi. 

Hastaneden evime dönerken kendime de bir tedavi önerdim! Fiziken değil kalben. Daha fazla vefa!!

Pisili babaannenin bolca kedisi var bahçesinde. Ve büyümelerine şahit olduğu onca vefasız torunu!!!



                                                                                                                                      görsel:google

6 Ocak 2014 Pazartesi

Ses 1...2...

Ahh bloğum..
Terkedilmiş virane bir ev gibisin son zamanlarda. Kaldı ki ben ne kızardım sık sık blog güncellemeyenlere. Sevdiğim blogların postlarını okumayı ne severdim. Ne okuyabiliyorum nede okunacak birşeyler yazabiliyorum eskisi gibi.

Öncelikle beni cidden merak eden, mail gönderen, mesaj atan ve arayan tüm arkadaşlarıma teşekkür ederim. Bu duyguyu hissetmek çok güzel bir şey. Yayınımıza blog üzerinden devam edeceğim artık :)

Gündelik hallerim öyle yoğun ki benim, anlatayımda  dinle
Pazartesi günleri kent pazarına köy yumurtası almaya gidiyorum. Çok sevdiğim 3,5 TL ci bir mağaza var. Tezgaha uğramadan geçemiyorum. Bazen çok güzel giysiler denk geliyor hatta bazen  Zara marka bile buluyorum laf aramızda :) Karmakarışık tezgahta aklımda karışıyor haliyle. Normalde yarım saatte döneceğim pazaryerinden bazen 2 saatte döndüğüm oluyor :)
Salı günleri artık ehliyetimde cüzdanımdayken direksiyon tecrübemi yeniliyorum Halil'le. Sürüş dersim var :)
Çarşamba günleri temizlik yapıyorum delice. Ve her çarşamba hep aynı şeyi tekrar ediyorum "ev hanımı olmak daha zormuş!"  Birde yemek telaşı var ki o da başka bir olaymış. Buarada bir yıldır evde olmamdan mütevellit çok iyi yemek yapar oldum. Henüz sadece Türk mutfağı ama hazır yufkadan çok leziz börek yapmışlığımda var :) İtalyan, Japon ya da Fransız mutfağından hiç anlamasam da! Hem özümüz olmak daha güzel bence.

Perşembe ve cuma Ada kuşum okulda olmadığı için full ekşindayız. Geçen gün çok kalabalık olan oyuncaklarını hayli azaltarak kaldırdım. Keşke daha önce yapsaymışım. Zaten hepsiyle oynamıyordu. Oyuncaklar azalınca odasına minik bir okuma köşesi yaptık. Halamız kendi çocuklarının okuduğu ve tam da Ada'nın yaş grubuna uygun olan 90 kadar  kitabı bize hediye edince boş durmadık. Sık sık kitap okuyorum Ada kuşuma. Önceleri ben kitap okurken mutlaka müdahale eden, elimden alıp kendi okumaya çalışan çocuk ardarda 5 kitabı dinliyor artık :)

Ben çok tv izleyen biri değilim. Herhafta mutlaka izlemem gereken bir dizim, müptelası olduğum programlarım yok! Akşamları bazen fırsat kalırsa Discovery deki belgesellere takılıyorum. Haber dahi izlemiyorum günlerce. Çünkü içim sıkılıyor ilk dakika. Bir ocak akşamı İzmir'den "Böğürtlen Kışı" ve "Bu Güller Senin" isimli iki roman aldım ve ilkine başladım bile hatta bitmek üzere. Bazen öyle kitaplar  okuyorum ki devamını çok merak ettiğim için kapatamıyorum kapağı. Okumak güzel şeymiş ve malesef ben bu güzelliği geç tattım. Açığı kapatmalıyım!






2013 ün son günü hediye olan radyomla aşk yaşıyorum 2014 ün ilk günlerinde. Mavi renkli olan benimki. Çok güzel değilmi? Mutfağım artık bol müzikli. Hep açık :)



Kısaca bir derleme yapıp post yazayım dedim. Bundan sonra daha sık blog yazacağım ve okuyacağım. Postumu okuyan herkese sevgiler. Görüşeceğiz :))

KIZIM BÜYÜYOR

Lilypie Premature Baby tickers